Mektuplarla İnşa Edilen Bir DünyaMahmut H. Şakiroğlu ve Türk-İtalyan Araştırmalarına Adanmış Bir Ömür (Ciltli)
Biyografi çalışmalarının önemi yadsınamaz bir gerçektir. Biyografi sadece kişinin öz yaşam öyküsünü ortaya dökerek “mahremiyetin” içinden, ifade yerinde ise, cımbız ile belirli noktaların ayıklanması ve okuyucuya sunulması olarak algılanmamalıdır. Biyografi merkezdeki kişi tarafından ifşa edilmemiş, gizli kalmış, vakit bulunmadığı için veya son olarak pek de değerli görülmediği için kaleme alınmamış bilgiler de değildir. Elbette bu saydıklarımızın hepsi bir biyografinin ortaya konulmamasında etkendir ancak biyografinin ortaya konulmasındaki etken veya etkenler var olan gerçekliğin daha derinlemesine anlaşılmasındaki en önemli hususlardan birisidir. Bu açıdan bakıldığında biyografi çalışmalarına ayrılacak zaman çalışılan herhangi bir konunun daha sağlıklı olarak anlaşılmasında önemli bir nokta olarak görülmelidir. Bir insanın biyografisini meydana getirmek, onun dünyasının içine nüfuz etmek hiç de kolay bir uğraş değildir. Öncelikle bunu hakkıyla yapmanın yolu elde mevcut bir takım verilerin olması ile sağlanabilir. Verinin yanında araştırılacak kişinin eğer hayatta ise çevresindeki kişilerin bilgisine de başvurulmalıdır. Hayatta değilse işte o zaman bir başka sorun da ortaya çıkmaktadır. Hangi verilerle bir biyografi inşa edilebilir? Bu soruya bu çalışma kapsamında verilecek yanıt ise mektuplar olacaktır. Mektupların oluşturduğu bir evrende kişinin dünyasına girmek ve onun yazdıklarına ortak olmak, yazdığı her kim ise onları tanımak ve nihayetinde onun yaşamını ayrıntıları ile ortaya koymak için mektubu kaleme alan kişinin mahremiyetinin sınırlarını zorlamak…Bütün bu nedenler bizi tek bir sonuca götürüyor o da ele alınan her kim ise onun yakından tanımaya. İşte bu tanıma ve elbette anlama sürecinde bu bireysel işin yani mektup yazmanın ve ona üçüncü bir göz olarak ortak olmanın sıkıntısı içerisinde olduğumuzu belirtmeliyiz. Ancak bu sıkıntıdan bizi biraz olsun kurtaran Erdal Öz’ün şu cümleleri olacaktır:
“İnsan niye mektup yazar? Ya yüz yüze gelince anlatmak istediklerini açık açık söyleyemiyordur, ya da o ikinci kişi uzaktadır, onunla yüz yüze konuşma olanağı yoktur, oturur kâğıda döker anlatmak istediklerini.
Öyleyse, ikinci kişiye yazılan bir şeydir mektup. İki kişilik özel bir edimdir. Bu yüzden de gerek yazan, gerekse yazılan açısından çok çok kişiseldir.
İstediği kadar toplumcu özler taşısın, mektup bireyseldir. Bireyseldir ve temelde bir gizliliği vardır. Yazan, ister ki, yazdıklarını yalnızca ona yazdığı kişi okusun. Ama bunun hiçbir güvencesi yoktur. Mektubu alan, aldığı mektubu belki de birilerine göstererek, okutarak onunla övünecek ya da yerinecek, ama mektubun acı ya da tatlı tadını birileriyle bölüşmek isteyecektir. Oysa mektubu yazanın, yazdıklarını, yazdığı kişiden başka hiç kimsenin okumayacağı konusunda taşıdığı duygu, belki de mektup yazma özgürlüğünün en itici gücü, en belirgin özelliğidir. Mektup, yazılan kişiden başka okuyucusu olmadığı duygusuyla yazıldığı sürece en güzel yazılır sanıyorum.
İşte bu iki kişilik özel edimin bir tarihçinin özel mektuplarından yola çıkılarak anlatılması bu çalışmanın temel konusudur. Ancak bunu gerçekleştirirken bir takım sınırlamalar koymak gerektiğini hissettik ve mektubu yazan ve alanın aile ilişkilerini ilgilendiren mevzuları dışarıda bırakmaya karar verdik. Bir bakıma bu durum kendi kendine uygulanan bir sansürün fiiliyata geçirilmesi olarak algılanmalıdır. Amacımız Mahmut H. Şakiroğlu’nun kaleme aldığı ve çoğunlukla ona yazılan mektupların içeriklerini belirli bir kurgu etrafında paylaşarak yayınlayıp yorumlamak üzerine kuruludur. Okuyucu bu mektupları yıllar etrafında okuduğunda yazılanların hemen hepsinin bilimsel gayeler için kaleme alındığını görecektir. Bir bakıma bu mektuplar ne Ahmed Hamdi Tanpınar’ın mektuplarına benzer ne de Cemal Süreya’nınkine. Bu mektuplar alınan ve verilen üzerine kurulu bir ilişkinin satırlara yansımasıdır; kısacası kitap, makale ve arşiv belgelerinin değiş-tokuş edildiği ve bilgilerinin paylaşıldığı ve özellikle Türk-İtalyan ilişkilerinin akademik anlamda belli bir dönemine ışık tutan satırları barındırmaktadırlar.
Mahmut H. Şakiroğlu mektuplarla kendine deyim yerindeyse bir dünya yaratmıştır. Bu yarattığı dünyada çok sayıda kişi ve çok sayıda ülke vardır. İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve elbette Türkçe yazılan bu mektuplar ile Şakiroğlu günümüzde kullanılan bir tabirle kendi sosyal ağını kurmuştur. Türk-İtalyan ilişkileri mevzusunda çalışan hemen herkesle irtibata girmeye çalışmış, onlarla mektuplar aracılığıyla tanışmış, arkadaş olmuş ve onlarla alanındaki son gelişmeler hakkında fikir teatisinde bulunmaya gayret etmiştir.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
- Açıklama
Biyografi çalışmalarının önemi yadsınamaz bir gerçektir. Biyografi sadece kişinin öz yaşam öyküsünü ortaya dökerek “mahremiyetin” içinden, ifade yerinde ise, cımbız ile belirli noktaların ayıklanması ve okuyucuya sunulması olarak algılanmamalıdır. Biyografi merkezdeki kişi tarafından ifşa edilmemiş, gizli kalmış, vakit bulunmadığı için veya son olarak pek de değerli görülmediği için kaleme alınmamış bilgiler de değildir. Elbette bu saydıklarımızın hepsi bir biyografinin ortaya konulmamasında etkendir ancak biyografinin ortaya konulmasındaki etken veya etkenler var olan gerçekliğin daha derinlemesine anlaşılmasındaki en önemli hususlardan birisidir. Bu açıdan bakıldığında biyografi çalışmalarına ayrılacak zaman çalışılan herhangi bir konunun daha sağlıklı olarak anlaşılmasında önemli bir nokta olarak görülmelidir. Bir insanın biyografisini meydana getirmek, onun dünyasının içine nüfuz etmek hiç de kolay bir uğraş değildir. Öncelikle bunu hakkıyla yapmanın yolu elde mevcut bir takım verilerin olması ile sağlanabilir. Verinin yanında araştırılacak kişinin eğer hayatta ise çevresindeki kişilerin bilgisine de başvurulmalıdır. Hayatta değilse işte o zaman bir başka sorun da ortaya çıkmaktadır. Hangi verilerle bir biyografi inşa edilebilir? Bu soruya bu çalışma kapsamında verilecek yanıt ise mektuplar olacaktır. Mektupların oluşturduğu bir evrende kişinin dünyasına girmek ve onun yazdıklarına ortak olmak, yazdığı her kim ise onları tanımak ve nihayetinde onun yaşamını ayrıntıları ile ortaya koymak için mektubu kaleme alan kişinin mahremiyetinin sınırlarını zorlamak…Bütün bu nedenler bizi tek bir sonuca götürüyor o da ele alınan her kim ise onun yakından tanımaya. İşte bu tanıma ve elbette anlama sürecinde bu bireysel işin yani mektup yazmanın ve ona üçüncü bir göz olarak ortak olmanın sıkıntısı içerisinde olduğumuzu belirtmeliyiz. Ancak bu sıkıntıdan bizi biraz olsun kurtaran Erdal Öz’ün şu cümleleri olacaktır:
“İnsan niye mektup yazar? Ya yüz yüze gelince anlatmak istediklerini açık açık söyleyemiyordur, ya da o ikinci kişi uzaktadır, onunla yüz yüze konuşma olanağı yoktur, oturur kâğıda döker anlatmak istediklerini.
Öyleyse, ikinci kişiye yazılan bir şeydir mektup. İki kişilik özel bir edimdir. Bu yüzden de gerek yazan, gerekse yazılan açısından çok çok kişiseldir.
İstediği kadar toplumcu özler taşısın, mektup bireyseldir. Bireyseldir ve temelde bir gizliliği vardır. Yazan, ister ki, yazdıklarını yalnızca ona yazdığı kişi okusun. Ama bunun hiçbir güvencesi yoktur. Mektubu alan, aldığı mektubu belki de birilerine göstererek, okutarak onunla övünecek ya da yerinecek, ama mektubun acı ya da tatlı tadını birileriyle bölüşmek isteyecektir. Oysa mektubu yazanın, yazdıklarını, yazdığı kişiden başka hiç kimsenin okumayacağı konusunda taşıdığı duygu, belki de mektup yazma özgürlüğünün en itici gücü, en belirgin özelliğidir. Mektup, yazılan kişiden başka okuyucusu olmadığı duygusuyla yazıldığı sürece en güzel yazılır sanıyorum.
İşte bu iki kişilik özel edimin bir tarihçinin özel mektuplarından yola çıkılarak anlatılması bu çalışmanın temel konusudur. Ancak bunu gerçekleştirirken bir takım sınırlamalar koymak gerektiğini hissettik ve mektubu yazan ve alanın aile ilişkilerini ilgilendiren mevzuları dışarıda bırakmaya karar verdik. Bir bakıma bu durum kendi kendine uygulanan bir sansürün fiiliyata geçirilmesi olarak algılanmalıdır. Amacımız Mahmut H. Şakiroğlu’nun kaleme aldığı ve çoğunlukla ona yazılan mektupların içeriklerini belirli bir kurgu etrafında paylaşarak yayınlayıp yorumlamak üzerine kuruludur. Okuyucu bu mektupları yıllar etrafında okuduğunda yazılanların hemen hepsinin bilimsel gayeler için kaleme alındığını görecektir. Bir bakıma bu mektuplar ne Ahmed Hamdi Tanpınar’ın mektuplarına benzer ne de Cemal Süreya’nınkine. Bu mektuplar alınan ve verilen üzerine kurulu bir ilişkinin satırlara yansımasıdır; kısacası kitap, makale ve arşiv belgelerinin değiş-tokuş edildiği ve bilgilerinin paylaşıldığı ve özellikle Türk-İtalyan ilişkilerinin akademik anlamda belli bir dönemine ışık tutan satırları barındırmaktadırlar.
Mahmut H. Şakiroğlu mektuplarla kendine deyim yerindeyse bir dünya yaratmıştır. Bu yarattığı dünyada çok sayıda kişi ve çok sayıda ülke vardır. İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve elbette Türkçe yazılan bu mektuplar ile Şakiroğlu günümüzde kullanılan bir tabirle kendi sosyal ağını kurmuştur. Türk-İtalyan ilişkileri mevzusunda çalışan hemen herkesle irtibata girmeye çalışmış, onlarla mektuplar aracılığıyla tanışmış, arkadaş olmuş ve onlarla alanındaki son gelişmeler hakkında fikir teatisinde bulunmaya gayret etmiştir.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Stok Kodu:9789751757647Boyut:13x20Sayfa Sayısı:185Basım Yeri:Ankara
- Taksit Seçenekleri
- Axess KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim396,00396,002198,00396,003132,00396,00Ziraat BankkartTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim396,00396,002198,00396,003132,00396,00Maximum KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim396,00396,002198,00396,003132,00396,00Diğer KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim396,00396,002--3--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.