İdari İstikrar İlkesi
İstikrara sahip olma ihtiyacı, insanlar açısından, devletin ortaya çıkmasının temel sebeplerinden birisidir. Zira yaratılış gereği toplu halde yaşayan insanların bir devlet kurma isteğinin temelinde; cana, mala, statüye, haysiyete, elde edilen haklara, kısacası sahip olunan her şeye yönelebilecek saldırılara karşı korunma ve neticede güvenli ve istikrarlı yaşama arzusu yatmaktadır. İşte böyle bir arzu, sürekli bir teşkilatın varlığını zorunlu kılmış ve nihayet devlet denilen sistemli ve kuvvetli bir yapı ortaya çıkmıştır. Ancak böyle kuvvetli bir yapının ortaya çıkması da tek başına insanların güvenli ve istikrarlı yaşama arzusunun tatmini ve temini için yeterli olmamış ve çoğu zaman devletin bizzat kendisi bu arzuya karşı bir tehdit unsuru oluşturmuştur. Bunun neticesinde de devletin, kuruluş gayesine uygun olarak insanların güvenlik ihtiyacını tatmin edebilmesi için; zamana, zemine ve kişilere göre değişmeyen istikrarlı ilkelere, kurallara, uygulamalara ve usullere ihtiyaç duyulmuştur.
Gerçekten de, bireylerin “idare edilen” yerine, “hizmet gören” olarak kabul edilmeye başlandığı modern idare hukuku anlayışında, bireylerin idareye ve idari faaliyetlere karşı güven duyma ihtiyacı, hem yargı kararlarında hem de doktrinde önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Bu kapsamda bireylerin sadece hukuka uygun surette kazanmış oldukları hakların değil, hukuka aykırı surette elde ettikleri menfaatlerin dahi, birtakım şartların varlığı halinde, korunması gerektiği fikri kabul görmeye başlamıştır. Hatta bireylerin bütün hüküm ve sonuçları ile elde ettikleri menfaatlerinin yanı sıra, henüz beklenti aşamasında olan menfaatlerinin dahi korunabileceği fikri savunulmaya başlanmıştır. Nitekim idare hukukunun ortaya çıkış gayesi de, sadece idari mercilerin teşkilat yapısını oluşturmak, bireylerin idare ile olan ilişkilerinde uymaları gereken kuralları tespit etmek ya da idareyi kamu gücü ile donatarak birey karşısında üstün konuma getirmek değildir. İdare hukuku, aynı zamanda, idare karşısında zayıf konumda olan bireyi idarenin haksız müdahalelerine karşı koruma amacını da taşımaktadır. Bu nedenle idare hukuku; kamu kudretini elinde bulunduran ve bu kudretini zayıf olan birey karşısında kullanma imkânına sahip bulunan idareyi, geliştirmiş olduğu birtakım ilkelerle; adalete uygun, ölçülü ve dengeli davranmaya zorlamakta ve bu suretle bireylerin güvenli, istikrarlı ve huzurlu bir ortamda yaşamalarını temin etmeye çalışmaktadır. Bu anlamda idari istikrar ilkesi; idari faaliyetlerde istikrarı temin ederek bireyleri devlete karşı korumak ve bireylerin kendilerini hukuki güvenlik içerisinde hissetmelerini sağlamak amacıyla ortaya çıkmış bir ilkedir.
- Açıklama
İstikrara sahip olma ihtiyacı, insanlar açısından, devletin ortaya çıkmasının temel sebeplerinden birisidir. Zira yaratılış gereği toplu halde yaşayan insanların bir devlet kurma isteğinin temelinde; cana, mala, statüye, haysiyete, elde edilen haklara, kısacası sahip olunan her şeye yönelebilecek saldırılara karşı korunma ve neticede güvenli ve istikrarlı yaşama arzusu yatmaktadır. İşte böyle bir arzu, sürekli bir teşkilatın varlığını zorunlu kılmış ve nihayet devlet denilen sistemli ve kuvvetli bir yapı ortaya çıkmıştır. Ancak böyle kuvvetli bir yapının ortaya çıkması da tek başına insanların güvenli ve istikrarlı yaşama arzusunun tatmini ve temini için yeterli olmamış ve çoğu zaman devletin bizzat kendisi bu arzuya karşı bir tehdit unsuru oluşturmuştur. Bunun neticesinde de devletin, kuruluş gayesine uygun olarak insanların güvenlik ihtiyacını tatmin edebilmesi için; zamana, zemine ve kişilere göre değişmeyen istikrarlı ilkelere, kurallara, uygulamalara ve usullere ihtiyaç duyulmuştur.
Gerçekten de, bireylerin “idare edilen” yerine, “hizmet gören” olarak kabul edilmeye başlandığı modern idare hukuku anlayışında, bireylerin idareye ve idari faaliyetlere karşı güven duyma ihtiyacı, hem yargı kararlarında hem de doktrinde önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Bu kapsamda bireylerin sadece hukuka uygun surette kazanmış oldukları hakların değil, hukuka aykırı surette elde ettikleri menfaatlerin dahi, birtakım şartların varlığı halinde, korunması gerektiği fikri kabul görmeye başlamıştır. Hatta bireylerin bütün hüküm ve sonuçları ile elde ettikleri menfaatlerinin yanı sıra, henüz beklenti aşamasında olan menfaatlerinin dahi korunabileceği fikri savunulmaya başlanmıştır. Nitekim idare hukukunun ortaya çıkış gayesi de, sadece idari mercilerin teşkilat yapısını oluşturmak, bireylerin idare ile olan ilişkilerinde uymaları gereken kuralları tespit etmek ya da idareyi kamu gücü ile donatarak birey karşısında üstün konuma getirmek değildir. İdare hukuku, aynı zamanda, idare karşısında zayıf konumda olan bireyi idarenin haksız müdahalelerine karşı koruma amacını da taşımaktadır. Bu nedenle idare hukuku; kamu kudretini elinde bulunduran ve bu kudretini zayıf olan birey karşısında kullanma imkânına sahip bulunan idareyi, geliştirmiş olduğu birtakım ilkelerle; adalete uygun, ölçülü ve dengeli davranmaya zorlamakta ve bu suretle bireylerin güvenli, istikrarlı ve huzurlu bir ortamda yaşamalarını temin etmeye çalışmaktadır. Bu anlamda idari istikrar ilkesi; idari faaliyetlerde istikrarı temin ederek bireyleri devlete karşı korumak ve bireylerin kendilerini hukuki güvenlik içerisinde hissetmelerini sağlamak amacıyla ortaya çıkmış bir ilkedir.
Stok Kodu:9786257595988Boyut:17x25Sayfa Sayısı:382Basım Yeri:AnkaraBasım Tarihi:2021 TemmuzKapak Türü:CiltliDili:Türkçe
- Taksit Seçenekleri
- Axess KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim489,50489,502244,75489,503163,17489,50Ziraat BankkartTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim489,50489,502244,75489,503163,17489,50Maximum KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim489,50489,502244,75489,503163,17489,50Diğer KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim489,50489,502--3--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.